Tarih ve Tarih

Tarih ve Tarih

Görüş Arenası

Görüş Arenası

Görüş Arenası, tarihin en ateşli konularının tartışıldığı, sert fikir çatışmalarının yaşandığı bir platformdur. Altarun, Sergül, Turgan ve Alyura gibi karakterler, tarih sahnesine ışık tutarken izleyiciler de tartışmanın heyecanına ortak olur. Görüş Arenası’nda tarih yeniden yazılıyor! Eklenmesini istediğiniz bir konu varsa, bizimle iletişime geçerek tartışma önerilerinizi paylaşabilirsiniz.

Yazı Nerde Keşfedildi ?

Sergül:

Selam millet! Bugün arenada ortalık tam bir savaş alanına dönecek. Konumuz: Yazı nerede keşfedildi? Yazıyı kim buldu? Kim daha iyi kullandı? Altarun, Alyura ve Turgan buradayken bu kavganın sakin geçmesini beklemeyin. Hadi bakalım, kimin sesi daha yüksek çıkacak, göreceğiz!



Altarun:

Bütün sahte tarihçiler toplandınız ha? İlk önce şu gerçeği kafanıza sokun: Yazı Mezopotamya’da, Sümerler tarafından keşfedildi! Bunu kabul etmeyen var mı? Ticaret yapacaksın, krallık yöneteceksin, hukuk düzenleyeceksin… Sen daha taşların üstüne semboller kazırken biz bunları çatır çatır yazıyorduk. Mektup yazmanın lüks olduğu zamanlardan bahsetmiyorum, her şeyin kaydı bizde. Siz o zaman neredeydiniz? Dağda taşta mı? Hadi oradan!



Alyura:

Sen sus da, tarihi yanlış anlatma Altarun! Biz Mısır’da yazının sanatını icat ettik, siz ise sadece bir avuç çamur tabletle övünüyorsunuz. Hiyerogliflerin görkemini ne zaman anladınız? Duvarlara tanrıları, kralları, savaşları kazıdık, halkımıza tarihi anlattık! Yazı sadece bir araç değil, bir hayat tarzıydı. Sizin o sıkıcı sembollerinizle biz sadece hesap defteri tutar ve tanrılarla konuşurduk. Anlıyor musun?”



Turgan:

Altarun, Alyura, boş yapıyorsunuz. Siz o küçük oyunlarınızla yazıyı yere sererken, biz Çin’de yazıyı evrenin diline çevirdik. Biz yazıyı sadece tarihin notu olarak değil, geleceği görmek için kullandık. Kehanetlerimiz, kutsal metinlerimiz, bronz kaplarımıza kazıdığımız yazılar... Bunlar size büyük gelir. Siz tarihin geçmişini yazarken biz geleceği yazıyorduk. İpek üzerine yazdık, hayvan kemiklerine yazdık, anlıyor musun? Yazı bizim elimizde tanrısal oldu.



Altarun:

Lan siz neyin kafasını yaşıyorsunuz? Yazı Sümer’den çıkmış! Adamlar oturup milletin borcunu, hukuku, tanrıların destanını yazmış. Siz hâlâ duvarlara figür çizerken biz kralların emirlerini kazıdık! Ticaret, savaş, din; hepsi Sümer’den başladı. Tarihin başlangıcıyız biz, gerisi sadece fasa fiso! Çin kehanetmiş, Mısır sanatsalmış, hadi ordan! Siz varken biz çoktan yazı sistemini oturtmuştuk bile.”



Alyura:

Vay efendim Sümer yazıyı bulmuşmuş, yalana bak. Sanki o kadar tablet kimin umurunda! Yazıyı kim daha estetik kullandı? Mısır’ın yazısının güzelliği tarih boyunca konuşuluyor. Duvarlara kazınmış binlerce yıllık sanat eserleri, tapınaklardaki hiyeroglifler… Bir dünya yaratmışız biz. Siz o sıkıcı sembollerle kafayı bozdunuz, bizim hiyerogliflerimiz duvarları dile getirdi. Yazı sadece bilgi değil, ruhumuzu kattık biz o harflere!


Turgan:

Hehe, lafa bak! Mısır’da yazı sanatmış, Mezopotamya’da kayıtmış… Sadece geçmişe saplanmışsınız! Yazı Çin’de geleceği görmenin, bilgeliğin aracıydı. O kemiklerin üstüne yazdığımız kehanetleri bilmeyen adam tarih bilmesin. Bronz kaplardan, ipeklerden yazı taşıdık biz. Biz yazıya sadece tarih yazmak için değil, kaderi yazmak için başladık. Anlayacağınız, yazıyı kutsal yapan Çin’dir, tarih yapan değil!”



Sergül:

Tamam ya, sakin! Herkes kendini bir durdursun. Tartışma mı yapıyoruz, mahalle kavgası mı belli değil. Biraz nefes alın, herkes birbirine hakaret ediyor! Burada bilgi paylaşacağız, taş değil!


Altarun:

Sergül, kusura bakma ama bunlara laf anlatılmaz. Çin kader yazıyormuş, Mısır sanat yapıyormuş… Hepsi hikaye! Yazının temeli bizim attığımızdır, gerisi süs! Tarihte ilk yazı Mezopotamya’nın gücüdür. Çin de, Mısır da lafı dolandırıp durmasın. Elinde sağlam delilin varsa koy ortaya, yoksa bu kadar. Biz tarihin temeline kazık çaktık, siz gölge oyunu oynadınız.


Alyura:

Sen de aynı teraneyi tekrar edip duruyorsun Altarun. Tarih defterlerini tutmuşsun, hesap kitap yapmışsın diye yazıyı sen bulmadın! Biz yazıyı krallarımızın, tanrılarımızın hikayeleriyle yücelttik. Bir tanrı bile duvarlarda bizim yazımızla can buldu. Sizde ne var? Çamur tablet mi? Hadi ya, senin tabletleri suya koyup eritirsin, biz binlerce yıl ayaktayız!”


Turgan:

Bakın ya! Neyin peşindesiniz bilmiyorum ama yazıyı kim yüceltti, onu anlamanız gerek. Bizim yazılarımız insanın ruhuna dokunur, tanrıların lütfunu yansıtır. Çin’de yazı, tarih boyunca kutsallığı temsil etti. Sizin yazılarınız tarihin kenar süsü. Kehanetlere bak, bilgeliğe bak, işte gerçek yazı! Biz yazıyla dünyayı anladık, siz anca geçmişi karalamakla kaldınız!”


Sergül:

Vay be! Arkadaşlar, gördüğünüz gibi burada herkesin kendine göre haklı olduğu bir hikayesi var. Ama sert tartışmalara rağmen şunu unutmayalım; yazı dünyanın en büyük icatlarından biri ve her medeniyetin bunda payı var. Kim daha iyiydi, kim daha önceydi, bunu tartışmakla bitiremeyiz. Ama belli ki bu kavga asla sona ermeyecek. Görüş Arenası kapanıyor ama bu konular burada bitmez! Haydi bakalım, dağılın!

Kleopatra'nın Mezarı Nerede ?

Alyura:

Hey, herkes dikkat! Bugün gerçekten ilginç bir mesele var elimizde. Kleopatra’nın mezarı neredeyse bir asırdır bir sır. Efsaneler, rivayetler ve spekülasyonlar ortada dönüp duruyor. Bu kadının öyle sıradan bir mezarda yattığını mı sanıyorsunuz? Hayır! O, Mısır’ın son kraliçesi, Büyük İskender’den sonra belki de en güçlü lider. Nerede yattığını bilsek, tarihin en büyük keşiflerinden birini yapmış oluruz! Ama hadi bakalım, herkes kendi teorisini ortaya koysun, ben de size arada ilginç detaylar veririm.



Altarun:

Tamam Alyura, hepimiz Kleopatra’nın ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Ama mezarı kesinlikle İskenderiye’de, Nil Deltası’nın bir yerlerinde gömülü. Tarihi kaynaklar, Antonius’la birlikte görkemli bir mezar yapılmasını emrettiğini söylüyor. Denizin altında kaldığını düşünenler var ama kazılar yetersiz. Ben diyorum ki, İskenderiye’ye daha çok bakmalıyız. Ne de olsa Mısır’ın son başkentiydi!



Turgan:

Altarun, o kadar emin olma. Eğer İskenderiye’de olsaydı, şimdiye kadar bir iz bulmamız gerekmez miydi? Denizaltı kazıları yapıldı ama elimizde elle tutulur bir şey yok. Belki de mezarı bir başka yere gizlediler. Kleopatra zeki bir kadındı, Mısır’ın her köşesini bilirdi. Mezarı daha az bilinen bir yerde olabilir. Sahi, daha önce şu tapınaklar hakkında bilgi var mı?



Alyura:

Evet, evet! İşte tam da burada işler ilginçleşiyor. Bazı efsaneler, Kleopatra’nın aslında İsis Tapınağı’nın bulunduğu Taposiris Magna’da gömülü olabileceğini söylüyor. Bu kadın kendini İsis’le özdeşleştiriyordu, yani mezarının orada olması çok mantıklı. Kleopatra sadece kraliçe değil, aynı zamanda Mısır’ın dini liderlerinden biriydi. Bu tapınaklarda ona dair izler bulunabilir. İskenderiye mi, yoksa Taposiris mi? Kim bilir!



Sergül:

Alyura, biliyorum sen bu efsaneleri seviyorsun ama gerçeklere dönelim. Eğer bu kadar büyük bir figürden bahsediyorsak, onun mezarı bulunsa tarihsel olarak ciddi kanıtlar olurdu. Taposiris Magna ya da İskenderiye fark etmez. Bence hala bulamamamızın nedeni, mezarın çok daha derinlerde ya da çok daha karmaşık bir yerde saklı olması olabilir. Kim bilir, belki de hiç bulamayacağız!



Altarun:

Bırakalım bu mistik hikayeleri artık! Efsanelere bel bağlayarak bir yere varamayız. Kleopatra’nın mezarı ciddi arkeolojik kazılarla ortaya çıkacak. Bence onun mezarı bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyor, ama Taposiris Magna ya da Nil Deltası fark etmez. Bilimle çözeceğiz bunu, hayal gücüyle değil. Kaldı ki, Kleopatra bu kadar büyük bir liderse, mezarının ne kadar gösterişli olduğunu bir hayal edin!


Alyura:

Altarun, yine her şeye tek yönlü bakıyorsun! Kleopatra sadece bir kraliçe değil, bir semboldü! Roma’yı dize getirdi, İskenderiye’yi bilim ve kültür merkezi yaptı. Bir kadının zekasıyla neler başarabileceğinin simgesiydi. Onun mezarı sadece bir gömü değil, bir güç sembolü olmalı. Eğer mezarını bulursak, muhtemelen sadece onu değil, onun vizyonunu ve tarihteki yerini de keşfetmiş olacağız. Bu mezar, sıradan bir mezar değil!


Turgan:

Alyura’nın dediklerine katılıyorum ama Altarun’un da haklı olduğu noktalar var. Bilimsel araştırmalar yapılmalı ve efsaneleri göz ardı etmeden incelemeliyiz. Belki de Kleopatra’nın mezarına bu kadar yakınken, bir yerlerde basit bir ipucu gözden kaçırıyoruz. Her iki yöne de açık olmak lazım. Sonuçta bir keşif için her türlü ihtimali değerlendirmeliyiz.


Alyura:

Tamam, herkes yeterince sert bir şekilde tartıştı. Kleopatra’nın mezarı büyük bir sır, bu kesin. Ama bu sır, hem bilimsel araştırmalarla hem de tarihin gizemleriyle çözülebilir. Ne kadar süre ararsak arayalım, bir gün mutlaka bulacağız ya da belki de sonsuza kadar kaybolmuş olacak. Ama bir şeyden eminim; bu tartışma burada bitmez, başka bir gün yine aynı ateşle devam eder!

Yüzleşme: Gaugamela Savaşı 

Alyura

Merhaba değerli konuklar ve okuyucular! Bugün, M.Ö. 331'de gerçekleşen Gaugamela Savaşı'nı tartışacağız. Bu sefer aramızda bu büyük savaşın önemli figürleri var: Büyük İskender, Darius III, Parmenion ve Mazaios. Her birinin savaşta büyük rolü oldu. Haydi başlayalım!


Büyük İskender:

Gaugamela, sadece bir savaş değil; Doğu’nun kaderini değiştiren bir meydan okumaydı. Taktiklerimle, disiplini yüksek ordumla bu savaşı kazandık. Beni durdurabilecek kimse yoktu; zafer kaçınılmazdı.


Darius III:

Dur orada İskender! Senin ‘taktik’ dediğin şey, tamamen benim ordumu hileyle ve korku salarak dağıtmaktan ibaretti. Ordu düzenimizi bozup, sağa sola saldırarak sadece şansını zorladın. Büyük bir strateji falan değildi bu!


Büyük İskender:

(gülerek) Darius, her savaş kaybedenin bahanesi bitmez zaten. Seninle başa baş savaşırken bile üstünlüğümüz belliydi. Daha savaşın başında kaçış planı yapıyordun, orduna güvenin yoktu. Bu savaşı kazanmak için değil, kaçmak için oradaydın!


Parmenion:

İskender, savaşı kazanmış olabiliriz ama ordunun en kritik anlarında senin dikkatsizliğin yüzünden tehlikeye düştük. Sol kanadı tutmasaydık, tüm düzen çökecekti. Unutma, Gaugamela sadece bir zafer değil; aynı zamanda bize derslerle dolu bir savaştı.


Mazaios:

Parmenion, sen olmasaydın belki her şey daha farklı olurdu. Ama unutma, Darius’un ordusu savaşın başından beri moral kaybı yaşıyordu. Biz Persler olarak büyük bir hata yaptık: İskender’in yükselişini ciddiye almadık. İskender, çok hızlı hareket etti ve bu hızı durdurmak zordu.


Darius III:

Mazaios, bu savaşı kaybetmemizin sebebi sadece moral değil. İskender’in piyade düzeni ve süvarilerinin manevraları beklenmedikti. Kabul ediyorum, stratejik hatalar yaptık, ama ordumuzu yetersiz görmek büyük bir hata olur.


Alyura:

(araya girerek) Darius, o gün savaş meydanında kaçarken neler hissettin? Ordunu bırakmak zorunda kalmak bir kral için oldukça ağır olmalıydı.


Darius III:

(Sinirlenerek)Evet, savaşı kaybettim ve kaçtım. Ama bu sadece benim yenilgim değil, tüm Pers İmparatorluğu’nun kaderiydi. Kaçmak zorunda kaldım çünkü ordu tamamen dağılmıştı. Ben orada sadece bir kral değil, umudu kırılan bir komutandım.


İskender:

Darius, savaşı kaybettin çünkü karşında ben vardım. Orduların büyüklüğü değil, savaş alanında ne yaptığın önemlidir. Benim ordum, her seferinde seninkinden daha akıllıca ve cesurca hareket etti.


Alyura:

(dönüp İskender’e)Büyük İskender, ordunun disiplini mi yoksa cesareti mi bu zaferi getirdi? Gaugamela’da asıl farkı ne yarattı sence?


Büyük İskender:

Her ikisi de. Disiplin ve cesaret bir arada olmalı. Askerlerim benimle ölüme gitmeye hazırdı çünkü onlara güvendim ve her adımda yanlarındaydım. Lider olmak budur!


Alyura:

Gerçekten inanılmaz bir tartışma oldu! Gaugamela Savaşı, hem cesaret hem de strateji açısından tarih kitaplarında efsanevi bir yere sahiptir. Bu savaşı anlamak, tarihin dönüm noktalarını görmek için önemli. İskender’in zaferi, Darius’un direnişi ve orduların mücadelesi tarihin en büyük sahnelerinden biri. Tartışmaya katıldığınız için teşekkür ederiz!

Tarihteki İlk İmparator Kim?

Altarun:

Arkadaşlar, bu sefer büyük bir soruyla karşınızdayım. Tarihte ki ilk imparator kimdi? Efsaneler mi gerçekler mi? Ben size söylüyorum, net bir cevabımız var: Sargon! Evet, Akad Kralı Sargon, tarihte ilk büyük imparatorluğu kuran kişidir. Tüm Mezopotamya’yı fethedip Akad İmparatorluğu’nu kurdu. Adam durdurulamazdı! İlk kez şehir devletlerini birleştirip geniş topraklar üzerinde tam anlamıyla egemenlik kurdu. Peki siz ne diyorsunuz? Gerçekten bu iş Sargon’la mı başladı?



Turgan:

Altarun, Sargon diyor ya! Ama şöyle bir düşündüğümüzde, belki de bu işin babası Pers İmparatorluğu’nu kuran Büyük Kiros olabilir. Kiros, Medler, Lidya ve Babil’i ele geçirip devasa bir imparatorluk kurdu. Adam sadece bir kral değildi, imparatorluk fikrini zirveye taşıyan kişi oldu. Ayrıca Sargon’dan çok daha büyük bir coğrafyayı kontrol etti. Benim gözümde Kiros, ilk gerçek imparator!"



Alyura:

Durun bakalım beyler, işte burada devreye Mısır giriyor! Tamam, Sargon ya da Kiros önemli olabilir ama bence Mısır’da Narmer daha da önceydi! Narmer, Yukarı ve Aşağı Mısır’ı birleştirip bir krallık kurdu ve bu birleşme imparatorluğun ilk adımıydı. Mısır, binlerce yıl boyunca güçlü bir medeniyet olarak kaldı. Yani Sargon, Kiros falan güzel ama Narmer onlardan çok önceydi ve ilk gerçek birleşik krallığı kurdu."


Sergül:

Tamam arkadaşlar, sakinleşin! Şimdi bu konuya biraz daha net bakalım. Sargon, Kiros, Narmer hepsi önemli ama bakın, tarih literatüründe 'ilk imparator' denince akla gelen isim Augustus'tur. Roma İmparatorluğu’nun kurucusu olan Augustus, gerçek anlamda 'imparator' unvanını alan ilk kişidir. Roma Senatosu ona bu unvanı resmi olarak verdi ve onunla birlikte imparatorluk yönetimi kurumsal hale geldi. Augustus öncesinde liderler vardı ama 'imparator' kelimesi ve yönetimi onunla başladı. Aslında bugünkü imparatorluk kavramını anlamamıza neden olan kişi Augustus’tur!"


Altarun:,

Sergül, hadi oradan! Sargon, öyle sıradan bir kral falan değildi. İlk kez ordularla şehirleri fethedip onları birleştirdi. Sargon’un vizyonu, tek bir liderin altında farklı şehirlerin yönetilebileceğini gösterdi. Adam ilk defa merkezi bir devlet kurdu. Krallık kavramını imparatorluğa dönüştüren o, kabul etseniz iyi olur!


Turgan:

Altarun, sen kendi kahramanını yere göğe sığdıramıyorsun ama Kiros, Sargon’dan daha büyük işler başardı. Kiros, sadece fethetmedi, fethettiği yerleri farklı kültürlerle barış içinde yönetti. Babil’den Medler’e kadar birçok farklı halkı bir arada tutmayı başardı. Bu da ona evrensel bir liderlik kazandırdı. Kiros’un imparatorluğu sadece geniş topraklardan ibaret değildi, kültürlerin bir arada yaşadığı bir düzeni vardı!"



Alyura:

Bakın, siz ikiniz ne derseniz deyin ama Narmer’in yaptığını küçümsemeyin. Mısır’da birliği sağlayıp Yukarı ve Aşağı Mısır’ı tek bir krallık altında toplamak da büyük bir işti. Üstelik bu, Akad İmparatorluğu’ndan çok önceydi. Narmer’in kurduğu bu birleşik yapı, binlerce yıl sürecek güçlü bir devletin temelini attı. Mısır, hepimizin bildiği gibi tarihte dev bir güç olarak kalmaya devam etti!


Sergül:

Tamam, sizin söylediğiniz isimlerin hepsi önemli. Ama günümüzde 'imparator' unvanı resmi olarak ilk defa Augustus’a verilmiştir. Roma İmparatorluğu, devasa bir güce dönüşerek Batı dünyasının temellerini attı. Augustus olmasa, bugünkü imparatorluk kavramı belki de bambaşka olacaktı. O yüzden tarihsel anlamda ilk imparatorun Augustus olduğunu söylemek yanlış olmaz.


Altarun:

Sergül, felsefe yapmayı bırak. Gerçek şu ki, Sargon’dan önce kimse böylesine geniş bir toprak parçasını merkezi bir otoriteyle yönetmedi. İmparatorluğu tanımlayan şey, geniş topraklar ve merkezi yönetimdir. Ve bu, Sargon’un eseri! O yüzden ilk imparator da odur!


Alyura:

Altarun, bu kadar emin olma. Narmer de aynı şekilde merkezi bir devlet yapısı kurdu. Belki de tarihin en uzun süre hayatta kalan krallıklarından birini yarattı. O yüzden ‘ilk’ dediğimizde, olayın coğrafyasına da bakmamız lazım. Mısır medeniyeti, diğerlerinden çok önce bu işin temellerini atmıştı.


Turgan:

Yine tekrarlıyorum: Kiros bu işin zirvesidir. Adam, fethettiği topraklarda barışı, kültürel uyumu ve çeşitliliği sağlayan bir sistem kurdu. Kiros’un imparatorluğu sadece fetih değil, aynı zamanda evrensel bir modeldi. İlk gerçek imparator o!


Sergül:

Sonuç olarak, Augustus ile 'imparatorluk' resmen başladı. Ama sizlerin de dediği gibi, tarih boyunca birçok büyük lider bu yolda öncülük etti. İlk imparatoru ararken, tek bir kişiyi işaret etmek zor olsa da, Augustus tarihte en çok kabul gören isimdir.

Amerika'yı Kim Keşfetti ?

Turgan:

Hey millet, hadi bakalım, toplandık yine! Bugünkü mesele: Amerika'yı kim keşf etti? Kolomb mu Yoksa Vikingler mi ? Hadi, ilk önce şunu bir netleştirelim; gerçekten bir keşif yapan biri var mı, yoksa tarih onları birazcık abarttı mı? Herkes kendi favorisini savunsun ama birbirinize yüklenirken dikkatli olun. Başlatıyorum, ama ciddiyetle, sokak kavgasına çevirmeyin!



Altarun:

Kolomb mu diyorsun? Vikingler keşfetti Amerika’yı, Kolomb’dan çok önce! Adamlar ta İskandinavya’dan çıkıp Atlantik’i geçtiler. Kolomb nereye gittiğini bile bilmiyordu, baharat ararken başka kıtaya ayak bastı. Bana Kolomb demeyin, Vikinglerin adı tarihe altın harflerle yazıldı zaten!



Alyura:

Ah, evet, o çok ünlü Vikingler! Ama bir şey keşfetmek yetmez, dünyaya bir şey bırakmak lazım. Kolomb olmasa, Amerika’nın keşfi tarihe geçer miydi? Vikingler geldiyse bile izi bile yok; yazı bırakmamışlar, harita yok. Kolomb ne yaptı? Dünya tarihini değiştirdi! Beni ikna edemedin Altarun, Vikingler biraz maceracıydı o kadar!



Turgan:

Hey, hey, sakin olun! Kolomb mu Vikingler mi? Beni ilgilendiren şu: İkisi de aynı kıtayı buldu ama dünyaya ne kattılar? Altarun, haritaları yok mu dedin? Alyura, Kolomb’un bıraktığı ne? Savaş, sömürü mü? Bu mudur keşif? Düşünün biraz daha; keşif sadece ayak basmak mı, yoksa iz bırakmak mı?



Sergül:

Bu iş böyle gitmez, birbirinize laf sokmaktan başka bir şey yaptığınız yok! Vikingler mi daha önemli, Kolomb mu? Asıl mesele keşif değil, kimin dünyayı nasıl değiştirdiğidir. Sömürü mü, yeni bir ticaret yolu mu? Kaşif dediğin bir dünya yaratmalı, yıkmamalı. Artık biraz sakinleşin ve adam gibi konuşun.



Turgan:

İşte size son sözüm; kim daha önce keşfetmiş önemli değil, kim daha çok iz bırakmış, dünyayı ne kadar değiştirmiş, ona bakın. Bir dahaki buluşmada, aynı öfkeyle ama daha çok bilgiyle gelin. Vikingler, Kolomb, her kimse; tartışmaya devam edeceğiz. Hadi şimdi herkes dağılsın, düşünün, araştırın!

Herodotos Gençlerin Dünyasında

Sergül:

Arkadaşlar, bugün Görüş Arenası’nda tarihin babası olarak anılan Herodotos’u ağırlıyoruz! Kendisi antik dünyanın birçok yerini gezmiş, tarih yazımını başlatmış birisi. Şimdi ona biraz gençlerin dünyasından sorular yönelteceğiz. Hazır mısınız? Hadi başlayalım!


Turgan:

Herodotos, o kadar yeri gezmişsin, lütfen söyler misin, Instagram olsaydı, en çok nereyi paylaşıp havanı atardın?"


Herodotos:

Instagram mı? O da ne? Ama diyelim ki bir duvarım var ve her şeyi yazabiliyorum. En çok paylaşımlarım Mısır’dan olurdu. O piramitler var ya, gerçekten anlatılmaz yaşanır. Oradaki gizemler herkesin ilgisini çekerdi, biliyorum!


"Bu konuşmadan sonra gençler Tarihin Babasına günümüz dünyasın anlatır ve diyalog kaldığı yerden devam eder."



Alyura:

Peki, Herodotos, tarihte okuduğun en garip gelenek hangisiydi? Şu an bizi şaşırtacak bir şeyler söyle lütfen.


Herodotos:

Oo, garip şeyler mi? Bak, Skythler (İskitler)diye bir halk var. Adamlar savaştan sonra düşmanlarının kafataslarını kupaya çevirip içki içerdi! Bugün bir kafede oturup kahve içer gibi düşün. Gerçekten şok edici bir durum!


Altarun:

Sen bu kadar yer gezip görmüşsün ama bize bir şey söyle, bugünkü gençlerin gezip görmek istediği kadar yer gördün mü gerçekten?


Herodotos:

Ah, gençler! Benim zamanımda seyahat etmek bugünkü gibi kolay değildi. Ama elimden geldiğince uzaklara gittim. Persler, Mısırlılar, Babil, hatta Yunan şehirleri… Hepsini gördüm. Ama şunu diyeyim, günümüz gençleri benim zamanımdaki gezginlerden çok daha şanslı, çünkü internet gibi bir imkanları var. Bilgiye erişim çok kolaylaştı.



Sergül:

Herodotos, şimdi sıkı bir soru geliyor. Günümüzde yaşasaydın, bir tarihi olay hakkında daha fazla bilgi toplayıp yazmak istediğin bir olay olur muydu?


Herodotos:

Tabii ki olurdu. Kesinlikle Roma İmparatorluğu’nun yükselişini daha detaylı yazmak isterdim. O dönemde böyle büyük bir imparatorluk görmemiştik. Tarihte Roma gibi etkileyici bir yapıyı daha detaylı araştırmak heyecan verici olurdu.



Turgan:

Şimdi de eğlenceli bir soru gelsin. Antik dönemin sosyal medyası olsaydı, sen hangi yazıların viral olmasını isterdin?"


Herodotos:

Ahaha! Eğer o zamanlar sosyal medya olsaydı, muhtemelen Kral Kambyses’in Mısır’daki çılgın maceraları viral olurdu. Bir kralın delilikleri ve ordusuyla yaptığı absürt şeyler kesinlikle gündemi sallardı.



Sergül:

Vay be, Herodotos seninle konuşmak gerçekten çok keyifliydi. Hem tarihe ışık tuttun hem de eğlenceli yanlarını gösterdin. Gençlerin sorularını yanıtladığın için teşekkürler! Arkadaşlar, umarım keyif almışsınızdır. Bir sonraki Görüş Arenası'nda görüşmek üzere!

Aslan Giray
X